Kaygıyı Yenmenin Hangi Beş Yolu?

Kaygı, her birimizin son derece tanıdık olduğu bir insan olma hali. Kimi zaman gündelik yaşamı işlevi bozacak denli zorlaştırsa da düşünen ve hisseden varlıklar olarak kaygıyı deneyimlememizin önüne geçmek mümkün değil. Ancak bazen bu zorluk o denli artıyor ki kendimizi, kaygımızı anlamak ve anlamlandırmak yerine ondan kurtulmaya çabalarken buluyoruz. O noktada da kaçmak bir çözümmüş gibi geliyor. Bir yanıyla da anlaşılır bir tepki. Çünkü organizma kendisini tehlikede hissettiğinde otomatik olarak üç tepkiden birini veriyor: ya donuyor ya kaçıyor ya da savaşmayı seçiyor. Ancak kaygının zaten halihazırda nesnesi olmadığından günün sonunda kaçılacak olan kaygıyı yaratan durumdan ziyade kaygının kendisine dönüşüyor. Kaçmaya çalışırken kendimizi kısa süreli çözüm getirebilecek arayışların içerisinde buluyoruz. Ve bu noktada da en kolay yollardan biri, en fazla seçeneği sunacak olan sınırsızlığıyla başımızı döndüren internet ortamı oluyor.

Kaygıyı yenmenin, kaygıyı yönetmenin kısacası ondan kurtulacak olmanın iksirli yollarını bize sunacak olan sayfalara koşarken umut dolu bir arayışla ötekilerin kendi kaygılarından yola çıkarak verdikleri önerilerle iyileşmeyi umuyoruz. Bu belki de hem umudumuz hem de çaresizliğimizin bizi ittiği yer. Ne kadar da anlaşılır. Ancak unuttuğumuz en önemli nokta, nasıl ki parmak izlerimiz birbirine benzemiyorsa deneyimlere yüklediğimiz duygular, onların bizim hikayemiz içerisindeki anlamları da bir o kadar eşsiz. İşte bu yüzden ötekilerin bizim kaygımızla ilgili önerileri, günün sonunda ‘’Denedim ama işe yaramadı.’’ ile birlikte yeni bir duyguyla da kalmamıza neden oluyor: hayal kırıklığı. Evet, zaten büyük oranda işe yaramayacaktı. Çünkü o öneriler bizim hikayemizden çıkmadılar. Sahip çıkabileceğimiz yanıtlar değildi. Elbette ki bu ötekilerin önerilerini değersiz kılmaz. Belki hikayemizde bir yerlere temas ettiği için bir süre işe de yarayabilir. O önerilerden kendi yanıtlarımızı da inşa edebiliriz. Ama günün sonunda anlamamız gereken yine kendi hikayemiz, kendi kaygımızdır. Evet, mutlaka ki kaygımızın şiddetini azaltmanın, onunla kalmayı öğrenmenin beşten ya da ondan çok daha fazla yolu var. Ama bu yolu kaçarak ya da savaşarak değil, aksine daha yakından bakarak, belki bir terapi odasında belki bir meditasyonda belki de kendi içimize yöneldiğimiz ama kendimizden kaçmadığımız ve savaşmadığımız başka bir yerde, ama sonunda yine kendimizde bulmamız mümkün.

Uzm.Psk.Dnş.Miralem Gür