Bağlanma

Kişiler arası ilişkilerin temelinin bağlanma üzerine kurulduğu söylenilebilir. Tüm canlılar içerisinde bakım verenine en uzun süre ihtiyaç duyan yavru insan yavrusudur. Doğumdan sonra uzun bir süre bakım vereninin hem fiziksel hem de duygusal varlığına bağımlıdır. Bağlanma, bebekle bakım veren arasındaki yakınlığı devam ettirme işlevine sahiptir. Bebeğin ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı, karşılandıysa bile uzun süreli mahrum kalma durumunu yaşayıp yaşamadığı bağlanmanın niteliğini önemli oranda etkileyecektir.

Bağlanma Stilleri

Bebeklikte bakım verenle kurulan ilişki ilerleyen yıllarda özellikle romantik ilişkilerin niteliğini belirler. Bebeğin, ilk yakın ilişki kurduğu, dolayısıyla ilk aşık olduğu kişi bakım verenidir. Bu bakım veren de çoğunlukla annedir. Bu ilişkiden yola çıkılarak yetişkin bağlanmasına dair dört stil tanımlanmıştır: güvenli, saplantılı, kayıtsız, korkulu. Bartholomew ve Horowitz tarafından tanımlanan bu dört stil temelde ben ve öteki temsilleri üzerine kurulmuştur. Yani, kişinin ‘’ben’’ ve ‘’öteki’’ algısı temelinde şekillendirilmiştir.

Eğer ki, kişinin kendisiyle ve ötekiyle ilgili algısı olumluysa bu güvenli bağlanmayı işaret eder. Kendine dair algısı olumlu, ötekine dair algısı olumsuz ise, kayıtsız bağlanma söz konusu olabilir. Hem ben hem de öteki algısı olumsuz ise, korkulu; ben algısı olumsuz öteki algısı olumluysa bu da saplantılı bağlanmayı tanımlar. Korkulu bağlanan kişi, benlik değerinin onaylanması için ötekine bağımlılık düzeyinde ihtiyaç duyar. Ancak kendisiyle ilgili algısı olumsuz olduğundan yakınlık kurmaktan kaçınır. Kayıtsız bağlanan kişi ise, ötekinin onun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalacağını düşünür. Bu nedenle ilişki kurmaktan kaçınır. Olumlu olan benlik algısını devam ettirmek için ise, bağımsızlığa ve ötekine ihtiyaç duymadığına vurgu yapar. Saplantılı bağlanmada ise, kişi kendisini değersiz görür. Sevilmeye layık olmadığını düşünür. Ancak öteki değerli olandır. Ötekini değerli ve sevilebilir gördüğünden ilişki kurma konusunda isteklidir. Terk edilmeye karşı aşırı hassasiyet duyar ve yalnız kalacak olmayla ilgili yoğun endişe taşır (Gür, 2019).

Tüm bunların anlamı şöyle açıklanabilir: eğer ki kişi ilişki içerisinde güvende hissediyor, ihtiyaçlarının karşılandığını görüyor ve benzer şekilde partnerinin de ihtiyaçlarını görebiliyorsa, hayal kırıklığını tolere edebiliyor, kendini açma ve yakınlık kurma konusunda korku duymuyorsa güvenli bağlanabilme potansiyeli vardır. Araştırmalar, güvenli bağlanmanın yaşam içerisinde ilerleyen yıllarda kazanılabileceğini göstermektedir. Güvenle kurulan bir yakın ilişki bunu sağlayabilir. Özellikle psikoterapi sürecinde terapist ve danışan arasında kurulan ilişki güvenli bağlanmanın deneyimlenebileceği en sağlıklı yerlerdendir. Zorluk şuradadır ki, bebeklik ve çocukluk yıllarında duygusal yoksunluğun travma düzeyinde yaşandığı kişiler ilerleyen yıllarda kendilerine benzer duyguyu yaşatacak kişileri seçerler. Bu da güvensiz bağların bilinen şekilde devam etmesine neden olur. Güvenli bir ilişkiyi tanımak ve ilişkinin içerisinde kalmak kişi için zor olabilir. Eğer ki ilişkilerinizi sürdürmekte zorlanıyor, ilişki içerisinde huzurlu bir şekilde var olamıyorsanız, terk edilmek ve sevilmeme hissiyle ilgili yoğun endişeleriniz varsa, güvensiz stilinizi kendi başınıza değiştirmeniz zor olabilir. Bunun için psikolojik destek almak ve bağlanma stilinizi, kendinize ve ötekine yüklediğiniz anlamı psikoterapi ilişkisi içerisinde görmeniz son derece faydalı olacaktır.

Uzm.Psk. Dnş. Miralem Gür

Kaynakça

Gür, M. (2019). Narsisizm ve Bağlanma Stillerinin Üniversite Öğrencilerinde İlişki Bağlanımını Yordamadaki Rolü. Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, İzmir.

‘’Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına başvurunuz.’’